21 Kasım 2013
DİKKAT! Eşiniz ; çocuğunuz ve siz işgal altında olabilirsiniz.

DİKKAT! Eşiniz ; çocuğunuz ve siz işgal altında olabilirsiniz.

Sıkça ve farkında olmadan anne‚ baba‚ eş veya birey olarak yaptığımız ya da maruz

kaldığımız işgal hareketlerinden bahsedeceğim. İşgal deyince çoğumuzun aklına ilk olarak

ülke toprakları gelir. Ülke sınırları başka bir devlet tarafından tanınmaz ve sınırları ihlal

edilirse‚ işgal edilmiş olur. Tıpkı ülkeler gibi r insanlarında kişisel sınırları vardır. Bu

kendimize özgü kişisel sınırlarımız diğerleri tarafından tanınmaz ise ruhumuz işgal altında

demektir. Ülke toprakları düşman askerleri tarafından işgal edilirken ruhumuz doğduğumuz

andan itibaren en yakınlarımız en sevdiklerimiz tarafından işgale uğramış olabilir.

Her birey kendine özgü kişilik rengi ile doğar. Dünyaya

geldiğimizde anne baba ve çevremizle girdiğimiz iletişim ile yavaş yavaş kendimizi

oluşturmaya başlarız. Çevremizdekiler ya kendimize özgü yapımızı yani kişilik rengimizi

ortaya koymamızı destekleyici bir rol alırlar‚ ya da kendi zihinlerindeki renkle bizi

boyamaya çalışırlar. Eğer anne babamız destekleyici bir rol alır ve biz içimizde gizli

olan potansiyelimizi hayata geçirip‚ kendimiz olabilirsek; paramız az‚ çözülmesi gereken

sorunlarımız çok da olsa mutluluğu ve huzuru buluruz. Fakat kendimiz olamamış kendi

rengimizi oluşturamamış isek‚ üzerimize giydiğimiz gömleğin dar ya da büyük olması gibi

üstlendiğimiz roller de üzerimize tam oturmaz ve bizi rahatsız eder. Hayatımızda somut hiçbir

pürüz olmasa da biz ifade edemediğimiz bir huzursuzluğu yaşarız. Bir ömrü‚ sahte kendiliğin

pençesinde gerçek kendimizi bulamadan tamamlarız. Gerçek kendimiz ve ruhumuz sürekli

işgal altında kalabilir.

Peki çocuklarımızın kendilerini gerçekleştirmelerini desteklemek ve işgalci anne baba

olmamak için nelere dikkat etmeliyiz? İşgal etme nerede başlar? Bebeğin yaklaşık bir

yaşına kadar kendi seçimi yoktur‚ annesine yapışık olarak‚ annesinden güç alarak yaşar. Bir

yaşından itibaren kendi tercihlerini ve keşiflerini hayata aktarmaya başlar. Annesinin uzattığı

kaşığa uzanır‚ eline almak ister. Yemeklere elini uzatıp dokunmak ister. Çekmeceleri açıp

kapatarak kesfetmeye çalışır. Annesinin giydirdiği çorabı çıkartmaya çalışır. Bu noktada

anne çocuk arasında bir mücadele başlar. Çocuk‚ durması gereken yeri bulabilmek için anne

babasının sınırlarına ulaşmak zorundadır. Zira kendi özgürce hareket edebileceği alanı ve

başkasına ait sınırları keşfetmeğe ve kavramağa ihtiyacı vardır. Eğer anne-baba‚ çocuğa

bireyleşme ve özerkleşme alanı tanımaz çocuğun keşfetmeye dair her hareketini baskılar‚

ona tercih şansı vermez ise zamanla çocuk‚ dünyaya ebeveynlerinin gözüyle bakar ve onların

rengine boyanır. Eğer anne çocuğun bu keşif ve tercihlerini hiç sınırlamaz ise bu sefer de

çocuk hareket ve davranışlarının bir diğer kişinin sınırlarını ihlal edebileceğini öğrenemez ve

hayata başkasının gözünden bakamayan‚ empati yoksunu ve herkesi kendi rengiyle boyamaya

çalışan işgalci bir karaktere sahip olur. Sağlıklı olan ise çocuğun‚ ebeveynlerinin sınırını

zorlayan davranışlarını durdurmak‚ kendi tercih ve alanına ilişkin davranışlarını da teşvik

Çocuğunu hayatının projesi gibi görerek‚ kendi zihninde idealize ettiği çocuk tipini

oluşturmaya çalışıp onu bir kurstan diğerine koşturan‚ ne giyeceğinden ne yiyeceğine‚ nasıl

konuşacağından nerede duracağına kadar müdahale ederek‚ kendi olmasına izin vermeyen

anne baba modeli‚ işgalci anne baba modelidir. Bir diğeri ise‚ çocuğu ailenin merkezine alıp‚

evdeki her şeyi onun tercihlerine göre düzenleyerek‚ çocuğu evin gizli otoritesi haline getiren

anne baba modelidir. Bu tip ailede çocuğun gitmek istemediği yere gidilmez‚ onun sevmediği

meyve sebze eve girmez‚ onun uyku düzeni bozulmasın diye eve misafir çağırılmaz.

Bu şekilde yetişen çocuk da sosyal hayata girdiğinde diğer insanların tercihlerine uyum

sağlayamadığı için ya kendi kabuğuna çekilir‚ ya da diğer insanları kendisi gibi yapmaya

çalışır. Yani ya kendi sınırları içinde kalarak kendini yalnızlığa mahkûm eder‚ ya da diğer

insanların sınırlarını tanımayarak baskı altına alır.

Bu durum eşler arasında da sıkça görülür. Eşler birbirini tanıyıp‚ anlayıp birbirini olduğu

gibi kabul edip sevmek yerine‚diğerini zihinlerinde var ettikleri hayali eşe döndürmek için

çabalarlar. Böylece yıllarca bir yastığa baş koyup birbirinin ruhuna dokunamayan mutsuz

evlilikler süre gider.

Sevgili okuyucular‚ hayatın her alanında orta yolu yani dengeyi bulmayı hedeflemeliyiz.

Sağlıklı anne baba hayatın güçlük‚ tehdit ve tehlikelerine karşı tedbirli olan‚ bu tehditlere karşı

yüreği titrese de çocuğun özerk alanına müdahale etmeden‚ kendi ayakları üzerinde durabilen‚

kendini gerçekleştirebilen ancak diğer insanlarının da sınırlarını ihlal etmeyen çocuklar

yetişmesine yardımcı olabilen anne babadır. Sağlıklı evlilik ise‚ iki ayrı bireyin birbirlerini

yok etmeden "biz" olabilmesidir.

Bir sonraki yazıda buluşmak dileğiyle..

 Psikolog Gülten İKİZOОLU
 gultenikizoglu@gmail.com Bu yazı 2076 kişi tarafından görüntülendi.

Yorum Ekle

Tüm alanları doldurmak zorunludur