12 Eylül 2013
 Aile fotoğrafı!

Aile fotoğrafı!

20130913__6025659442

Aile fotoğraflarını bilirsiniz. Mutlaka sizin de bir aile fotoğrafınız vardır. Stüdyoda‚ tiril tiril elbiselerinize spot ışıkları yansıyarak çektirdiğiniz fotoğraflarınız... Her bir ferdin yüzünden mutluluk düşen aile fotoğraflarınızı evinizin en âlâ köşelerine müzeyyen çerçeveler içerisine iliştirerek gelip gidenin beğenisine arz edersiniz.   

Alın işte! Bu da bizim aile fotoğrafımız mîrim... Bizim fotoğraflarımız yalnızlığımızı ve çaresizliğimizi resmeder‚ sizinkiler sözüm ona mutluğunuzu! Sizinkileri fotoğrafçılar; bizimkileri adlarını hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz muhabirler çeker. Çeker ve çekip gider! Dijital ekrandan olsun hali pürmelâlimizi havi resimleri görme şansımız olmaz. Hoşâ€š bu keyfiyet umurumuzda olmaz ya!

Bizim fotoğraflarımızla sizinkiler arasında bariz farklar vardır. Siz‚ mütemadiyen objektife bakarsınız‚ oysa bizimkilerde objektif bize bakar. Acar muhabir‚ gözlerimizi; göz bebeklerimizi yakalamaya çalışır ama nafile bir uğraştır bu onun için. Çoluk çocuk bu hususta temkinli ve tedbirliyizdir‚ pek açık vermeyiz!

Elbiselerimize takıldınız değil mi? Bizim gündüz ayrı gece ayrı libasımız bulunmaz. “Allah elbiselerinize‚ kalıplarınıza değil‚ amellerinize ve kalplerinize bakar” fehvasınca giyiniriz.  Bir tek elbiselerimiz vardır‚ el’an üzerimizde gördüğünüz. Bayramlığımız da kefenliğimiz de bunlardan ibarettir.

Her şeye rağmen yüreğimiz umut doludur. Yarınlara umutla‚ ümitle bakarız.

“Mektup yazdım Hasan’a‚ ha Hasan’a ha sana!” misali bu fotoğraf‚ ha Basra’da çekilmiştir‚ ha Halep’te‚ ha Dakka’da ha İslamabad’da‚ ha Gazze’de ha Eritre’de ne fark eder! Arz ettiğimiz mazlum coğrafyaların isimleri yüreğinizdeki hissiyatı harekete geçiriyor değil mi? Mazlum Ümmet’in yaşadığı coğrafyalar! Yardıma muhtaç insanların memleketleri! İşte biz o beldelerde yaşayan‚ ismi dualarda kalan Ümmet-i Muhammed’in ahfadıyız…

“Fetûba lil gurebâ” diye bir kelam-ı kibar var. Belki işitmişsinizdir. Manası “Gariplere müjdeler olsun”dur. İşte o müjdeye nail olan garipler mahzâ bizleriz.

Fazla bilgece mi konuştum yoksa! Fotoğraf üzerinden kaldığımız yerden devam edelim o zaman beyim!

Bizim evimiz bu fotoğraf karesinden ibaret! Salonumuz da burasıdır; vestiyerimiz de‚ yemek odamız da…  Bizim altımızda‚ oturduğumuz yerlerde öyle sandalye‚ koltuk falan olmaz! Minderi bulduk mu kuştüyü yastık sayarız. Nöbetleşe yatarız geceleri üzerinde. Gündüzleri sıcak toprak ısıtır bizi‚ geceleri ay ışığı yoldaş olur çocuklarımızın rüyasına. Yağmur yağdığında naylon tentemizi çekeriz üzerimize olur biter…

Evin en lüks yeri en ufağımıza aittir. O iptidai hamaktan hepimiz geçtik. Sırayla durduk içerisinde birer ikişer yıl.

Fotoğrafta ne olup bittiğini çözemediniz değil mi? Yaşlı adam ve etrafında birkaç yaş arayla sıralanan yedi çocuk! Yaşlı adam‚ çocukların dedesi olur! Dedesi yahut evlerinin direği; dayanağı! Evladım‚ yakın zaman önce şehitlerin ervahına karışarak bir ޞehbal kuşunun kanatlarında ahret yurduna göçüp gitti.

Burada her yerde olduğu gibi yetimlere dedeler sahip çıkar. Dedeler de ukbâ iklimine göçüp gittiğinde “Kimsesizlerin Kimsesi” tutar evlad u ıyalimizin elinden. Efendimiz‚ çocuklarımızın rüyalarını teşrif ederek göz kapaklarının arasından süzülüp giden yaşları siler. İşte ol vakit şenlenir evimiz barkımız bizim. “Sapan taşının yanında füze/Başka âlemlerle farkımız bizim.”

Bulduğumuzda yeriz. Bulamadığımızda sabrederiz. Kışın naylon çadırda nefeslerimiz birbirimizi ısıtır. ޞeffaf damımız akar mütemadiyen. Gökyüzüyle sırdaş tavanımızdan içeriye bazen yağmur‚ bazen kar suyu‚ bazen de füze düşer. Üzülmeyin‚ içinden bize dair ölümler geçen senaryolar yazmayın bizim için‚ vaka-ı adiyedendir‚ alışığız biz böyle şeylere.

Tevekkülün resmi bu olsa gerek değil mi? İyi tahmin ettiniz. Son cümleye sabrı ve tefekkürü de ilave edebilirsiniz. Biz sabrederiz. Acıya‚ zulme‚ ihanete… Azla yetinmeye alışmışızdır. Bu keyfiyet büyüğümüzden küçüğümüze kadar herkes için böyledir.

Bizim çocuklarımız öyle her şey için ağlamaz. Akrabalarımızdan bir şehit haberi geldiğinde gözlerinden birkaç damla yaş akıtıverir o kadar. Sonrasında gözleri parlar. Göz bebeklerinde şehadet mevsiminin gülleri açar!

Bankada katılım hesabımız‚ kasamızda Dolarımız‚ Avromuz yoktur. Ümitlerimizin‚ beklentilerimizin öznesinde şehitlik yatar! Sizi bilmem ama biz gerçekten şehit olmayı arzularız.

Ağlamayın bizim için. Siz oturun yerinizde. Boğazın lacivert sularına karşı kahvenizi yudumlayın. Vatanı‚ ümmeti kurtarın oturduğunuz yerden! Ümmetin felahı için nutuklar söyleyin!

İki‚ en fazla üç çocuğunuz var değil mi? Bizde çocukların sayısı beşten aşağı olmaz. Geceleri yıldızlarla oynamayı sever bizimkiler. Küçükler gecelerin kayan yıldızların peşinden koşar mütemadiyen. Yıldız kaçar‚ o kovalar. O kovalar‚ yıldız kaçar.

ޞimdi‚ celi sülüs hatla yazdırdığınız “Tevekkeltü alellah” levhasına bir daha bakın. Bana müsaade‚ gitme vaktim geldi. Ben gideyim artık.

Öznesinde savaş olan romanlar‚ hikâyeler yazın.

Senaryolarınızda torunlarımıza da muhakkak yer verin!

Esaslı bir rol biçin bize!

Nasıl yaşadığımıza teaccüp ediyorsunuz.

Bir zahmet nasıl öleceğimizi de detaylıca açıklayın lütfen!
Bu yazı 2119 kişi tarafından görüntülendi.

Yorum Ekle

Tüm alanları doldurmak zorunludur