27 Ekim 2019
İbrahim Ethem Gören; Tek tel’in hikâyesi…

İbrahim Ethem Gören; Tek tel’in hikâyesi…

İbrahim Ethem Gören

Malum olduğu üzere insan eşref-i mahlûkattır. Hayat avunmak ve teselli bulmaktır. Canlı avunan ve teselli bulandır. İnsan avunan ve teselli bulandır…

Teselli mekânı, içinde yaşadığımız ve faniliğini bir türlü idrak edemediğimiz dünyadır. Dünya ise yeme, içme, mal biriktirip toplama, yığma yeridir. Bir hadisi şerifte “Ed’dünya cîfetün tâlibühâ kilâbün/Dünya bir leştir, onun taliplileri köpeklerdir” buyruluyor.

Âkil insanın tesellisi dünya ile olamaz, ahret iklimiyle, ukba ile olur. Tesellisi dünya ile olan, her iş ve fiilinde dünya ile canlı olan, “bel hüm edall”dir; onun vatanı, “esfel-i safilîn”dir, rütbesi hayvan bile değildir.

Dünya teselli mekânı… Hayatın gerçek ve hakiki, öteki manası; eşref-i mahlûkat olma, yani insan olma davası... Hayat, bütün bu avunma ve teselli yönleri ile insan için bir imtihan… Bu imtihanda insanın bütün âlemlere rüştünü ispatlamak zorunda olduğu vazife, görev, kutlu dava, insan olma davası... Evet, bizim, benim, senin, onun ve herkesin davasının, insan olma davası olması gerekir.

Dava, Hazret-i İnsan olma meselesi

Vazife, Cenab-ı Allah’ın teklif ettiği, yeryüzündeki o halifenin ismi olan insan olma davası...

Dava, Hazret-i İnsan olma meselesi. ‘Elest bezmi’ne gidin bir an! Gözlerinizi yumunuz, derin bir tefekküre dalınız. Niçin yaratıldığınızı, var edildiğinizi, dünyaya gönderilişinizin amacını düşünün. Hafızanızda Ahzâp Sûresi’nin 72’inci ayet-i celilesini canlandırın. Dâvûdî sesli bir kârî diliyle değil, haşyetullahtan yufka gibi incelmiş gönlüyse okusun… “Muhakkak ki biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de (onlar) onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular; insan ise onu yükleniverdi. Doğrusu o çok zâlim, çok câhildir.”

Dağların dahi üstlenmekten imtina ettiği bu vazifeyi, bütün isyan ve cahilliğine rağmen kabul eden insan…

Cenab-ı Allah’ın bütün âlemlere vekili olarak, halifesi olarak, hükümdarı olarak tayin ettiği ve atadığı insan…

Eşyanın, canlı, cansız, hayvanat nebatat, her şeyin ona faydalı kılınmak üzere boyun eğdirildiği insan…

İmtihan dünyasındaki insan her an sınanıyor. İnsan, esfel-i safilin ile eşref-i mahlûkat arasındaki o kader çizgisinde verdiği söz ile sınanıyor… Cüz-i iradesi ile ya insan olacak, ya da başka bir şey… Ya insan olacak, ya soytarı!

Şems Sûresi, insanın nefsinin fücuratları, kötülükleri ile ondan sakınmanın yolunu gösteriyor. İnsan, ruhun faziletleri ile nefsin bitip tükenmek nedir bilmeyen arzuları arasında tercihte bulunacak… Sınanacak… Bu yönüyle hayat, bu yönüyle dünya, imtihan meydanı… Bu yönüyle hayata atılmak; yani imtihana atılmak…

Meslek kutludur. İnsan mesleğinin adamı olmalıdır

Hayata atılan insanın “zaten hayatın içinde değil miydik?” diyebilir. Eyvallah! Evet, insan bizatihi hayatın içindedir. Maalesef birçoğumuz üniversite mezuniyetinin ardından hayatın bir başka boyutuna “meslek hayatı”na adım attığında mesleğin kudsiyetini idrak edemiyor. Oysa meslek kutludur ve insan mesleğinin adamı olmalıdır. Meslek ayakların altına alınarak yükselmeye yarayan bir platform asla değildir. Meslek omuzların üzerinde itina ile taşınması gerek ulvî bir değerdir.

Mesleğe atılan insan inceler, tasarlar, keşfeder, üretir, pazarlar, satar, alır ve dahi tüketir. Hâsılı, mesleğini icra ederken, varoluşun şartlarını değiştirip dönüştürür. Ve bu değiştirip dönüştürme işinden hesaba çekileceğinin farkındadır.

Unutulmamalıdır ki insan mesleğini, sanatını, zanaatını, işini ne kadar insanca yaptığından, “ahd-i atik”de vermiş olduğu söze ne kadar sadık kalarak gerçekleştirdiğinden yani ne kadar insanca, insanın haysiyet ve şerefine-eşref-i mahlûkat- olabilme davasına uygun olarak yaptığından hesaba çekilecektir.

İnsan meslek adamıdır

İnsan meslek adamıdır ve her meslek adamı varoluşun şartlarını mesleğiniz icra ederek değiştirip dönüştürürken ne kadar insan kalabildiğinden hesaba çekilecektir.

Mevcudat, varlık ve eşya olarak bu dönüşümün konusu olan her şey, mesleğinin adamı olan insandan ya razı olacaktır ya da davacı…

Bu yönüyle bir meslek sahibi olmak, sıradan, sadece iaşe, ibate ve rızık elde etmek maksadıyla yapılan bir iş değildir.

Hele, hele nefsin aşırı istek ve arzularına göre, para, pul, makam, mevki, koltuk ve kariyer elde etmek için yapılacak bir iş, hiç değildir!

Meslek sahibi olmak, varoluşun şartlarını, verilen söz gereği insanca değiştirip dönüştürmeyi sağlayacak, sonuçlarının bütün varlık aleminin rızasına ve şehadetine tabii kılındığı kutlu bir iş, eyleyiştir.

İnsan, yeryüzünde şenlendirmeyle mükellef olan insan mesleğini en mükemmel bir biçim ve muhteva ile icra etmelidir. İnsan, mesleğini en mükemmel teknik bilgi ile –zanaat ile- yani; en güzel bir estetik duyuş ile –sanat ile- yani; ve tefekkürle ve ahlâkla, marifetle; yani işini, mesleğini bütün bu yönleri ile en iyi, en güzel ve en doğru bir biçimde, ahlâkla kuşatarak icra etmelidir.

Meslek sahibi olmak, meslek bilincine sahip olarak anlam kazanır. Meslek bilinci; ontolojik var olma sebebi ile illiyetin ferden ferda idraklere yerleşmesi ile içselleşir. Arz ettiğimiz bilince sahip olan insan, meslek adamıdır, mesleğinin adamıdır. Yani hayat adamıdır. Hayatın güçlüklerine ve imtihanlarına karşı tecrübe sahibi insandır, yani insan, ‘Hazret-i İnsan’dır.

İnsan hemen her şey ile imtihan edilmekte…

İmtihan çok. Dünya imtihan dünyası. Dünya ahretin tarlası... İnsan hemen her şey ile imtihan edilmekte…

İnsan an be an doğru ve yanlış ile imtihan edilmekte. Mesleğinin adamı, her şart altında doğruyu ve hakikati söyler.

Meslek adamı emanete sadakat ile, sıdk ile imtihan edilmekte… İnsan, emindir, emin olmalıdır. İnsan canı pahasına, kendine emanet edilen her şeyi ve dahi bizatihi emanet olan zamanı, görevleri ve insanlık faziletlerini koruyup kollamakla mükelleftir.

İnsan âtâlet ile, tembellik ile imtihan edilmekte… Şüphesiz ki insan için ancak çalıştığı, kazandığı, elinin emeği vardır. Ve dahi Allah, kendi sevgisini kazanmak için çalışıp kazananı sever.

Meslek adamı yoldadır

Meslek adamı yoldadır ve yolda gurur ve kibir ile, enaniyet ile imtihan edilir. İnsan mütevazı olmalıdır. Şüphesiz insanın başı ne göklere erebilir ve ne de ayağı yerleri delebilir…

Mesleğinin adamı çevresindekileri -makam ve rütbesi her ne olursa olsun- kendine eşit olarak görür ve güçsüzleri ezmez. Bilakis, güçsüzleri, hayata tutunamayanları korur, fakirlikten toprağa düşenlere ve kimsesizlere ‘kimse’ olur.

Mesleğinin adamı kanaatkâr olup kıskançlık ve haset gibi hastalıklara kapılmaktan korkar.

Nefsini bilen Rabbini bilir

İnsan nefsini bilir, şüphesiz “Nefsini bilen Rabbini bilir.” İnsan enfûsî âlemiyle barışık olmalıdır. Ancak böyleleri Allah’ın izni ile iç dünyalarında yakaladıkları sulh durumunu bütün eşyaya ve âlemlere yayabilir.

Meslek adamı başkalarının başarıları ile imtihan edilirken onları takdir eder, payı olmadığı muvaffakiyetlerden hisse talebinde bulunmaz. Başarıları kıskanmaz. Çevresinde cereyan eden başarısızlıklara asla sevinmez.

Cimrilikle imtihan edilen meslek adamı cömert olur. Akil insan Allah’ın kendisine verdiklerinden ihtiyaç sahiplerine vermesi gerektiğinin vazifesi olduğunu idrak eder.

Mesleğinin adama Bahaeddin Karakoç’un “Dost yoluna bütün varımız sebil/Verdikçe dolar bizim boş testilerimiz/Duru sabah pınarımda kuş uyanışlı/Ve sevda bakışlı halimizi bilenler bilir/Havuzlara sığmaz dağıtımız iksir” mısralarını dilinden düşürmez.

Öfke ve nefret ile imtihan edilen mesleğinin adamı bağışlayıcı ve affedici olmalıdır.

Korku ve korkutma ile imtihan edilen meslek adamı cesur olur, gerekli riskleri almaktan çekinmez ve verdiği söz ve taahhütleri mutlaka yerine getirir.

Ey insan, sen eşref-i mahlûkatsın!

İnsan, zaaflarıyla zayıflığıyla imtihan edileceğini de bilir. Ey insan, sen eşref-i mahlûkatsın! Âlemlerin sahibinin mutlak vekilisin. Halifesin. Vakar sahibi olmalısın.

İnsan tefrika, ayrılık ile de imtihan edileceğini bilir. Her durumda birlik ve beraberliği temin etmeye çalışır. Cenab-ı Allah insanları birçok farklı milletten yarattı ve onlara “Tanışın ve sulh içinde yaşayın” buyurdu… Birlik ve beraberlik içinde yaşamak ibadettir… Çokluk halinde iken birlikte yaşamak, çokluktan birliğe, bire varmak tevhittir, yani duadır, yani hep beraber zikretmektir.

İnsana kul olmakla, kölelikle imtihan edilir. Mesleğinin adamı her şartta hürriyet ve özgürlük uğruna mücadele eder. İnsan özgür olduğu zaman Allah’a kulluğunu sunar, yani hakiki manadaki insan olur…

İnsan, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” ile imtihan edilir. İnsan, kendi hakkın dâhil mükellefiyeti dâhilindeki başkalarının hakkını; insan dâhil canlı cansız her şeyin hakkını, hülâsa, insanlık faziletlerinin bekâsını müdafaa eder.

Hülâsa, insan, insan kalmakla imtihan edilir

Hülâsa, insan, insan kalmakla imtihan edilir. İnsanın insan kalma davasında en büyük yardımcısı hiç kuşkusuz Allah’tır… İnsan, bu mücadelede O’nun rahmetini celbetmenin yegâne yolunun her şey için iyi bir şeyler yapmaktan, vermekten, vakfetmekten geçtiğini bilir.

Ve dahi mesleğinin adamı mükelleftir, borçludur. Mesleğinin adamının bilançosu alacak yazmaz, borç yazar.

Bu yazı 2484 kişi tarafından görüntülendi.

Yorum Ekle

Tüm alanları doldurmak zorunludur