21 Ekim 2019
İrfan Özet'ten İslami havzada Fatih ve Başakşehir gerçekliği

İrfan Özet'ten İslami havzada Fatih ve Başakşehir gerçekliği


İrfan Özet, Yunus Nadi Ödülü’ne İletişim Yayınları tarafından yayımlanan “Fatih-Başakşehir: Muhafazakâr Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus” adlı çalışmasıyla değer görüldü.
 

- Fatih ve Başakşehir, hangi yönleriyle sembolik mekânlar?

- Fatih’in sembolik sınır olarak muhafazakâr hafızadaki değeri, hayli eski tarihsel arka plana sahiptir. İstanbul’un 1453’teki fethi sonrası, eski bir Bizans kilisesi olan Havarium’un yerine yapılan Fatih Külliyesi’nden itibaren, bölge “İslami kültür havzası” olarak anılagelmiştir. Külliyenin etrafında kurulacak yeni mimari yapılara, dini ve ekonomik grupların Anadolu’dan getirilmesi eşlik ederek, mekânın İslamileştirilmesi hız kazanmıştır.

İslami havzada Başakşehir’in sembolik değerine yöneldiğimizde ise, Adil Düzen idealinin hayata geçmesi adına erken evrelerinden itibaren sırtına yüklenmiş kültür-temelli misyonu görmekteyiz. Bu gerçekliği, aynı zamanda nominal düzeyde “Başakşehir” ismine yönelirken bile rahatlıkla anlayabiliriz. Nitekim “başak” simgesinin tercih edilmesi bu anlamda tesadüf değildi.

Fransız kent bilimci Perouse’nin belirttiği gibi, hem yerel yönetimin başına geçen Refah Partisi logosunun bir bileşeniydi hem de dini terminolojiyle yüklü bir simgeydi. Bu bağlamda tarımsal üretim sürecinden devşirilen “başak” metaforu, İslami hareketin hayli “çileli” merkezileşme hikâyesiyle bütünleşen bir deneyimi temsil ediyordu.

MERKEZDE OLMA HİSSİ…

- Sıradan geniş kitleler, Fatih ile Başakşehir’de iktidarı nasıl temsil ediyorlar ve nerede farklılaşıyorlar?

- Parti dediğimiz ağın içerisinde yer almak, insanlara büyük bir güç veriyor. Hele ki aidiyet duyulan politik çizgi iktidardaysa, onunla bütünleşen geniş sosyal gruplara toplumun merkezinde olma hissi sağlıyor. Bu atmosferde gelişen kamusal refleksler ise modern toplumdaki “güç ilişkileri ve ayrımlar” etrafındaki rutinlere uygun bir hat çizmekte. Bourdieucu yaklaşım üzerinden bu analizi somutlaştırırsak: “Egemen konumları işgal edenler, koruma stratejilerini sürdürme eğilimindeyken; tabi konumdakiler yıkma stratejileri geliştirmeye yatkındırlar”.

Bu analizi özellikle Fatih’teki yaşama uyarladığımda, yerleşik muhafazakarların bölgedeki dezavantajlı gruplarla ilgili hâkim eğilimlerin arkasındaki motivasyonu daha net görebilmekteydim. Kendisini artık merkezde ya da egemen konumda gören muhafazakâr Fatih sakini, dezavantajlı grupları bölge için rahatlıkla bir “sosyal yük” olarak kodlamakta.

İlginç olan Fatih’teki bu “istemezukçu koro”yu seslendirenlerin işçi, ev hanımı, kiracı gibi mütevazi statü alanlarında yer almasıydı. Bu yönüyle muhafazakarlığın iktidar ya da egemenleşme deneyimi, Başakşehir temsilindeki (üst) sınıfsal ayağı eksik olsa da “psikolojik” boyutlarıyla karşımıza çıkıyordu.

[Haber görseli]

MUHAFAZAKÂRIN KÜRESEL KÜLTÜR AĞIYLA İMTİHANI!

Diğer taraftan iktidar deneyiminin Başakşehir ayağındaki göstergeleri, Fatih’e göre daha farklı tonlarda karşımıza çıkıyordu. Ana hatlarıyla Başakşehir modeli, küresel kapitalizmin mekânı, gündelik yaşamı ve ilişkiler dünyasını dönüştüren yüzünü daha net görmemizi sağlamakta.

Mevcut muhafazakâr iktidarın Batı bloğuyla ilişkileri aktüel olarak çatışmacı bir zemine kaysa da modern Cumhuriyet tarihi boyunca küresel kapitalizmle entegrasyonun en yüksek seviyede geliştiği bir dönemi deneyimliyoruz.

Bu bütünleşme, doğal olarak muhafazakâr yaşam alanlarındaki kamusal deneyimlerin giderek küresel kültür ağlarına doğru çekilmesini sağlıyor. Tüketim, yaşam alanları, çocukların eğitim kurumları ve sosyal çevre gibi birçok alana ilişkin tercihler, giderek kapitalist kültür ve kodlarla uyumlu bir profil çizmekte. Bu dalganın en yoğun bir düzeyde yaşandığı yaşam alanı olarak da Başakşehir modeli karşımıza çıkmaktaydı.

DÖNÜŞÜM VE HABİTUS

- Habitus kavramıyla değişim ve dönüşümün gerçekliğini nasıl incelediniz?

- Bana göre habitus, kentli-muhafazakârların yapısal düzeydeki dönüşümlerini anlamada referans niteliğindedir. Bireyler ve geniş sosyal gruplar; habitusları aracılığıyla sosyal dünyaya ve olgulara seslenir. Bu açıdan habitus, erken yaşlardaki sosyalleşme deneyimlerinden hareketle toplumsal dünyayı görme, algılama ve yorumlama düzeyimizi doğrudan biçimlendiren bir arka plandır. Ancak habitusun sınır hatları, önemli ölçüde sosyal hiyerarşideki konumlardan hareketle gelişir. Bu çerçevede muhafazakârların hiyerarşi alanlarındaki değişen yörüngesi, gündelik yaşamda bir eylem ve algı hattı olarak habitusun izlediği güzergahı doğrudan belirlemekteydi.

‘TÜM FİKİR EMEKÇİLERİNİN BU ÖDÜLE KAVUŞMASINI DİLERİM’

- Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırması Dalı’nda kazandığınız ödülün sizin için anlamı nedir? Neler hissediyorsunuz?

- Kuşkusuz Fatih-Başakşehir’le entelektüel ve akademik yaşama henüz yeni başlangıç yaptığım bu evrede, “Yunus Nadi” gibi prestijli bir ödülle karşılaşmak, hayat boyu unutamayacağım bir deneyim olacak. Gönül ister ki arkasında büyük emeklerin olduğu her çalışma, hak ettiği değeri özellikle bu tür alanlarda yakalasın. Şu an bu konuda az sayıdaki şanslılardan biri olarak, çalışmalarının ilerleyen dönemlerde “Yunus Nadi” gibi değeri yüksek mecralarda yankı bulmasını arzulayan tüm fikir emekçilerinin bu hayale kavuşmasını diliyorum. Son olarak beni bu ödüle layık gören jüri üyeleri ve tüm kamuoyuna selam, saygı ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Bu yazı 2151 kişi tarafından görüntülendi.

Yorum Ekle

Tüm alanları doldurmak zorunludur